Başlıktaki rakam
öbekleri, bazı insanların kafalarında tavla oyunuyla bağlantılı hızlı
korelasyonlar üretecektir. İlk zarın, başlıktaki öbeklerden biri gelmesi ne
kadar da harikadır değil mi? El hareketleri; 3-1, 4-2 ya da 5-3 öbeklerini
oynamak için hemen hemen her oyuncuda aynı şekli alır. 5’liden ve 3’lüden
alınan pullar, hızlı bir hareketle 5, 4 ve 3 kapılarına üst üste konuverir.
Hatta bazen, bu gelen öbeklerden sonra söylenen Farsça – Türkçe karışımlı söz
öbekleri bile aynıdır. Tavla oyununu hep sevmişimdir; zira hayata benzer bir
tarafı vardır. Bir zarla, marsa götürdüğünüz oyunda mağlup olabilir; ya da mars
olacakken bir anda tek haneli bir mağlubiyetle paçayı kurtarabilirsiniz. Hatta
bazen “3, 5’e 4’ten daha yakındır.”
Tezini ispatlayarak karşınızdakini derin bir bozguna uğratırsınız.
Geçtiğimiz günlerin birinde, bir ahbabımla tavla oynarken kendisinin
temayüllerin ötesinde bir tavla oynayış şeklinin olduğuna şahit oldum. Kendisi,
eş dost arasında “İyi ve tehlikeli bir tavlacı!” Olarak benimsenmiş bir zat-ı muhteremdi; fakat
bu oyun tarzı da neyin nesi kuzum? 5-3 öyle mi oynanır? Kapı almak varken 3’ü 6-3’e
yatıyor; 4-2 oynarken içerideki 2’lisinin birisini 4 oynarken 2’yi 6-4’ye
yatıyor. İçimden, “Abartmışlar bu adamı…” Demeden edemedim. Ortalama bir tavla
oynayıcısı, daha evvel iyi tavlacıları yenmiş bir oyuncu olarak oyunun başında
kaybettiğim sayıları pek de önemsemedim; çünkü her şey ortadaydı. “3-1 öyle mi
oynanır?” Dı? Bu kayıplar düpedüz bir şanssızlıktı ve birazdan oyun bana nasıl
olsa dönecekti. Nasıl dönmez Üstat? 5-3 öyle mi oynanır?.. Sonuç mu? 1-5 benim
mağlubiyetim. 1 oyunla anlanır mı karşındakinin kumaşı? Hadi 1 tane daha… Sonuç
mu? 0-5 benim mağlubiyetim. “Ne oluyor Allah aşkına?” Demekten kendimi
alamıyorum oyun içerisinde. “Böyle oynanmaz… Nerede görülmüş?” Oyun sonrası
rakibimi birazcık takdir eden; birazcık da şansızlığıma atıfta bulunan yorumlar
yapıyorum. Kendimle yalnız kaldığım bir anda da konunun üzerine kafa yormak
zorunda hissediyorum. Kim demiş “5-3 kapı olmalı!” Diye ya da 4-2? Kim öğretmiş
bunu bize? Sanırım bana öğreten de büyük ihtimalle size öğretenle aynı kişi… “Bak
oğlum, 4-2 böyle oynanır.” 33 yaşında bir insan olarak tüm tavla felsefemi
babamdan gördüğümle devam ettirmişim, hiç mi hiç sorgulamamışım. Hatta, ulan 5-3’le
ya da 3-1’le başlasam diye hafiften bir iç de geçirmişim. Bunca yıl, insan bu
öbeklerin farklı oynanırlığı üzerine neden kafa yormazdı ki? Doğru sadece bir
tane miydi? Aklın yolu her zaman bir miydi? Farklı yapsam ne olurdu ki? Hem
sonradan anlıyorum 5-3’le kapı aldıktan sonra atacağın zar seni bazen zor
durumda bırakabiliyordu. Eğer, 3’ü 6-3’e yatarsan ve karşındaki istatistiki
olarak nispeten gelme olasılığı düşük bu zarı atamazsa, sonra atacağın zarda
göreceli olarak daha fazla doğru ve güzel hamle olasılığın oluyor. 3 atarsın
kapı alırsın mesela ya da 3-1 atıp 6’yı kapısını kapatırsın, 5-1 atıp içerideki
5 kapısı kapatılabilirken, 6-2 atarak 4 kapısı da kapatılabilir. 4-1 bile işe
yarıyor be Ağabey… Hahah gülmeye başldım. 33 yaşında ve 23 yıldır önce 3 oyun
üzerinden sonra 5 oyun üzerine geçerek (ne havadır ama babanızın size “Artık 5
üzerinden oynayacağız.” Demesi…) seviye atlayarak tavla oynayan birisi olarak
bu tavla oynayış (iş yapış) şeklini 23 yılın sonunda tecrübe etmem…
Dedim ya Tavla biraz
Hayat gibi… Tavlayı sorguluyorsak Hayatı da biraz sorgulamalıyız. Farklı yollar
olduğunun farkına varırken, “Acaba sürekli öğretilen hamleleri mi oynuyorum?”
Sorusunu kendimize sormalıyız.
Kısa Not: Kimse benden
6-1’i farklı oynamamı beklemesin…
Dostlukla,
LiderDoktoru