21 Aralık 2018 Cuma

Mc Dennis Gibisi Yok!

4 ayını Güney Amerika'da geçirdiğim son bir yılımda, iş hayatından uzakta, çok az tüketerek ve çok daha fazla türeterek yaşıyorum. Sevgili eşime, bana bu kararımda destek olduğu için minnettarım! Asında her şey epey güzel gidiyor. İdman yapıyorum, kendi yemeğimi kendim pişiriyorum, pazara çıkıyorum, perşembe günleri Özgen Berkol Doğan Bilim Kurgu Kütüphanesi'nin Bilim Kurgu söyleşilerine katılıyorum, Kadıköy'deki yeni 3. dalga kahveleri keşvediyor, haftada iki gece kalecilik yapıyor, salıları salon hokeyi oynuyor, pazarları flag footballa devam ediyor, kitap okuyor ve film seyrediyorum. Bu kadar şeye rağmen günün sonunda hale enerjim var. Sanırım bu, biraz da stresten uzak yaşam ve bitkisel beslenmeyle ilgili... Neyse efendim, dedim ya film izliyorum diye, arada bir de daha evvel izlediğim filmleri izliyorum. Yani filmi izleyeli 5 yıl olmuş, film hiç değişmemiş; ama ben değişmişim işte. Kendinizdeki farklılıkları gözlemlemek için daha evvel izlediğiniz sizi etkileyen filmleri tekrar izlemeniz güzel bir yol. Geçtiğimiz günlerde, bir tv kanalında Afacan Çocuk Dennis'e denk geldim. Tabi, Afacan Çocuk Dennis biraz ilginç bir örnek; zira ben o filmi gördüğümde bir filmden beklentilerim bugünkünden epeyce farklıydı:) Birçoğumuzun hayatında çok özel bir yeri olan Çılgın Bilim İnsanı, Profesör Emmet Brown (Christopher Lloyd), bu filmde kötü mü kötü, pasaklı mı pasaklı ve teklikeli mi tehlikeli bir kanunsuz. Fimin sonlarına doğru, hatırlayacaksınız Afacan Çocuk Dennis'in kaybolduğu ve Kanunsuz Switchblade Sam'le (Christopher Lloyd) yalnız kaldığı bir sahne var. Bu sahnede, bir tencere dolusu kuru fasülye pişiren ve Afacan Çocuk Dennis'in çektirdikleri sonrası bu fasülyeyi iğrenç bir şekilde yemek durumunda kalan Switchblade Sam, bugün bile insanın midesinin bulanmasına sebebiyet veriyor. Filmi tekrar izlerken bir çocuk olduğumu düşündüm ve filmdeki bu sahnenin benim yemekle olan ilişkimi nasıl değiştirebileceğini düşündüm.

Fasülye olsa olsa; kötü kokan, tehlikeli bir kanunsuzun yediği, yerken gaz çıkarttığı, iğrenç bir yemek olabilir. Kim fasülye ya da fasülyeye benzeyen şeyler yemek ister ki? O kadar güzelim burgerler ortadayken...

O yaştaki bir çocuğun; küresel ısınma ve mevsim değişimleri, ormansızlaşma, insan ve havan sömürüsü, acı ve gözyaşından haberi olması pek mümkün değil; eğer aileniz sizi bu yönde eğiten 0,01'lik dilimde değilse.

Evet, 1993 yılında çevrilen Afacan Çocuk Dennis hiç değişmemiş, aynı sahneler, aynı oyuncular; ama 93'ten bu yana yemekle ilişkisi değişen çocukları da bir hesaba katmak gerekiyor belki de...

Muhabbetlerimle,

ozan.

24 Ocak 2018 Çarşamba

Geçmişe, Otobüsle Kısa Bir Yolculuk

Skandallar yeni değil; şu sıralar yenisi patlak vermese de ilerleyen zamanlarda bir şeyler olması olası; zira bu kurumun beşeri yapısında böyle bir kültürel altyapı söz konusu sanırım. Metro Turizm’den bahsediyorum. Aslına bakarsanız bir otobüs firmasının; yolcularına yaşattığı rahatlık, hizmet kalitesi, otobüs parkının yeniliği ve güvenli yolculuk başlıkları sayesinde haber olması gerekir; fakat Metro Turizm’i ilk sıralara taşıyan başlıklardan bir çırpıda hatırlayabildiklerim; yolcusunun yüzüne boşalan muavin, mastürbasyon yapan kaptan ve hamile kadını tekme tokat döven bir başka muavin. Hal böyle olunca, aklıma Türkiye’deki otobüsle yolcu taşımacılığı hakkında birkaç istatistiki bilgiye ulaşma fikri geldi. En çok otobüs sayısına sahip, en fazla yolcu taşıyan, en geniş ulaşım ağına sahip, tüketicilerin en değerli gördüğü firmaları görmek istemiştim; ama güncel bir bilgiye ulaşamadım. TOFED adında bir oluşum olmasına rağmen Organizasyonun elinde bulunan ya da en azından açıkladığı, sektörel istatistiki bilgiler 6 yıl öncesine ait. Fakat iş, bu raporları bilgisayarınıza indirmeye gelince, ne yazık ki bir “404” ekranıyla karşılaşıyorsunuz. Güncel bilgilere daha derin bir analizle ulaşmak mümkün olsa da ben, 2005 yılındaki bir bilgiye ulaştım ki bu hem çok eski hem de yukarıdaki skandallardan çok önce. Yine de bu bilgilere göre Metro Turizm; taşıdığı yolcu ve otobüs sayısı bakımından açık ara lider durumda; fakat iş, “Kalite ve Konfora” geldiğinde aynı dönemde liderlik Varan ve Ulusoy’a ait. Şirketlerin ellerinde bulundurdukları pazar payları, otobüs ve yolcu sayıları aradan geçen 12-13 yıllık süre içerisinde elbette ki değişmiştir; fakat bilimsellikten uzak da olsa, ben Metro Turizm’in otobüs ve yolcu taşımacılığı alanlarında (ki otobüs sayınızın en fazla olması; ulaştığınız ağın genişliğine ve o da taşıdığınız yolcu sayısının fazlalığına doğrudan etki ediyor.) halen ilk sıralarda olduğunu düşünüyorum. Peki bu 12-13 yıllık zaman dilimine yukarıda saydığım bu skandallarında etkileriyle neyin olmasını beklersiniz? Hadi, 2005’e dönelim ve ben sizi gelecekten ziyaret eden bir dost olayım ve hayali bir sohbete başlayalım:

“Selam dostum, biraz ani ve saçma olacak; ama 2018’den geliyor ve seninle Türkiye’deki Otobüsle Yolcu Taşımacılığı hakkında konuşmak istiyorum. Bugün, Metro Turizm’e ait 449 adet yolcu otobüsü var. Bu sayıyı, 327 adet otobüsle Kamil Koç takip ediyor. 2004’te Metro Turizm, 8,5 milyon yolcu taşıdı ve bu sayıyı bu sene 9,5 milyona çıkartmayı hedefliyor. En yakın rakibi Kamil Koç ise 4,5 milyonu 5 milyona getirme çabası içerisinde olacak. Konfor, Hizmet ve Kalite mi? Onda, Varan ve Ulusoy önde. Fakat sana söylemem gereken birkaç şey var. Henüz senin görmediğin birkaç gelişme oldu. En fazla yolcuyu en fazla otobüsle taşıyan Metro Turizm, bir dizi skandalla sarsıldı. Bir Metro Turizm muavini, yolculuk esnasında uyuyan bir yolcunun suratına boşaldı, sonra bir Metro Turizm Kaptanı araç hareket etmez durumda olsa da güpegündüz direksiyon başında mastürbasyon yaparken kameralara yakalandı son olarak da başka bir Metro Turizm muavini hamile bir kadını yolculuk esnasında tekme tokat dövdü. Araç fazlalığından, istatistiki olarak kaza sayısının görece fazla olması konusunu ise es geçiyorum. Sence bu bilgiler ışığında 2018’de son durum nedir?”

“Eğer sen 2018’den geliyorsan ve bu olaylar gerçekten yaşandıysa, Kamil Koç 1.’liğe yükselmiştir. Metro Turizm bu kadar acayip skandalın altından kalkamamış ve şirketin satış yapma kabiliyeti çok düşmüştür. Sen söylemedin; ama maliyetlerin artması, alternatif ulaşım kanallarının çeşitlenmesiyle otobüs parkını parça parça satışa çıkartmış, ulaştığı bazı noktaları kapatmış, daha çok Anadolu tarafına odaklanmaya çalışmış ve kendini bir nebze olsun unutturmaya çalışmışsa da pazar payını rakiplerine kaptırmış en sonunda da şirketin kapısına kilit vurulmuştur. Ya da Metro Turizm’i kapatarak farklı bir isimde yeni bir oluşuma gitmiştir; ama tüketicilerin bu skandalları affedeceğini ve aptal olduklarını sanıyorum. Bu sırada, Varan ve Ulusoy odaklandıkları Kalite – Konfor alanındaki varlıklarını güçlendirmiş ve belki Metro Turizm’in filosunun bir kısmını satın alarak bir alt segmentte oluşan boşluğa girmiş ve bu alanda da rekabete başlamıştır. Unutmamak gerekir ki sermaye ve taşınmaz kaybolmaz sadece el değiştirir.”

 “Evet 2018’den geliyorum ve fikirlerinin 2005 yılı için çok doğru olduğunu söylemek isterim. Biraz düşündüm de benim de aklıma başka bir şey gelmiyor; fakat 2018’de işler biraz karışık. Sana birçok şeyden bahsetmek isterim; ama Doktor Emmett Brown’un geçmişe yapılan yolculuklarda çok dikkatli davranmamız gerektiğini söylediğini unutmamalıyız. Varan ve Ulusoy’dan başlayalım. Ulusoy, odaklandığı alandaki gücünü pekiştirmek amacıyla sonradan Varan’ı satın aldı ve bu alandaki liderliğini perçinledi. Gün geçtikçe insanların Kaliteli ve Güvenli Yolculuğa olan ihtiyacının güçlenmesi gerektiğini düşünmen çok yerinde; ama bu satın alma işleminden birkaç yıl sonra Varan, faaliyetlerini durdurdu ve şirket iflas etti. Şu an Ulusoy’da kötü durumda. Her ne kadar Ulusoy otobüs seferlerine devam etse de ana şirket olan Ulusoy Seyahat Nakliyat Anonim Şirketi iflas etti. Şirketin taşınmazları ve bazı otobüsleri de el değiştirdi. Metro Turizm’in batmasından boşalan yerlere Varan ve Ulusoy’un gelmesi gerekirken, Metro Turizm daha da güçlendi. Şirketin kendisini daha da güçlendirmesi için bunca ortam varken iflasa sürüklenmesinin ardında birçok neden şüphesiz ki var.”

“Ya hu sen ne sebebinden bahsediyorsun arkadaş? Ya sen 2018’den gelmiyorsun ya da dünya tersine döndü? Siz, yani o dönemde bunları yaşayan insanlar, tüketiciler… Nasıl olurda bunca ayıba, yüz kızartıcı suça seçimlerinizle cevap vermez, veremezsiniz? Hayır, hepiniz mi Stockholm Sendromuna tutuldunuz? Utanma diye bir şeyin varlığını unuttunuz? Üstüne üstlük bir de Varan ve Ulusoy’un, çınarların yok oluşuna tanıklık ettiniz? Hani, bu yeni dönemde burada da acayiplikler var daha da olacağa benziyor; ama bu kadarına da pes. Kusura bakma; ama acıdım sana, size…”

“Ahh Emmett Brown bırakmıyor ki konuşayım… Galiba biz tecavüzcüsüne tutulmuş bir dönemin insanlarıyız dostum…”