5 Aralık 2017 Salı

Daha Düşük Rekabeti Neden Seviyorum?

; çünkü

yer bulma sorunun yok,
en güzel yerde oturabiliyorsun,
en güzel yerde oturmak ucuz,
oyunun içerisindeki sesleri duyabiliyorsun,
erken saatte olduğu için günü kaybetmiyorsun,
takım ürünleri az sayıda ve yine ucuz. Yani herkes ulaşabiliyor ve gösteriş yok,
sürüye uymana gerek kalmıyor, maç izleyebiliyorsun,
sürüye uymazsan uyanlar tarafından uyarılmıyorsun,
oyunun bitimine 5 dakika kala sıkışlığa kalmamak için staddan erken çıkmıyor, her şeye tanık oluyorsun,
oyundan sonra oyuncularla sohbet edebiliyor, onlara laf atabiliyorsun, onlar da cevap veriyor, onu da duyuyorsun,
dayatılanı (üst seviye rekabeti) kabul etmeyip, talep görmeyenden de zevk alındığını görüyorsun,
oyunun ilk hali olmasada ona yakın bir şey izlediğini düşünüyorsun,
sistemin, rekabetin bir kenara ittiği insanların hala tutunduklarını ve keyif aldıklarını keyif alarak izliyorsun.

Daha var da var. Biraz da sen yaz istersen...


selamlar,

ozan.




Basketbol Ayakkabısı Sadece Ayakkabı mıdır?..

Geçtiğimiz günlerde, NBA'yla (biraz ukalalık yapayım. Türkçe'de kısaltmalar, Türkçe okundukları şekilde ek alırlar. Bunun sebebi, herkesin her kısaltma hakkında tam bilgisi olmayabileceğidir.) ilgili Türkçe haberler veren çok güzel bir site keşfettim. Site, günlük 15.000 ziyaretçi görüyor. Her neyse, sitenin yaratıcısı, Renç Korzay isimli birisi ve arkadaşlarıyla birlikte güzel bir iş yapıyorlar. Sitede, markaların oyuncular için üretmekte olduğu ayakkabılarla ilgili de bir bölüm var. Ayakkabıların özellikleri, bir önceki nesline göre geliştirdiği kısımları ve kıyaslamalar. Günlük 15.000 spor severi ağırlayan bir siteye böyle bir köşe yapmamak olmazdı tabi:) O bölümde anlatılan bir ürünle ilgili naçizane bir yorum yaptım. Aşağıda bulacağınız yorumu sizlerle paylaşmak istedim...


Basketbolcuların ayakkabılarının ele alındığı bir köşe oluşturma fikri epeyce ilginç geldi. Sonra üzerinde biraz düşündüm. İnsanlar, profesyonel basketbol ayakkabılarının performansını neden merak ederler? Profesyonel olarak basketbol oynamayan bir insan neden profesyonel bir basketbol ayakkabısı alır? Dahası, ayakkabının kendisine sağladığı ve diğer ayakkabılarda olmayan hangi özellikler onu bu satın alma kararına iter? Yazında, profesyonel bir basketbol ayakkabısından profesyonel bir basketbol oyucusunun alacağı, alabileceği her türlü faydayı dile getirmişsin; fakat sokakta ya da haftada bir, iki parkede dostane maçlar çıkaran insanlar için bunlar ne ifade eder ki? NFL, NBA, La Liga, BundesLiga ya da SüperLig farketmez, her üst düzey spor organizasyonunda ayakta kalanlar ve hayatlarını devam ettirebilenler, hep en iyiler. En çok çalışanlar ve akabinde en çok seyir zevki tattıranlar. İşin doğası gereği bunun çok normal olduğunu düşünüyoruz, tabiki de en çok çalışan oynayacak ve en çok kazanacak; ama bana kalırsa endüstriyel spor, diğerine yaşama (nispeten kötü olana) hakkı tanımadığı gibi bizlere de ayakta kalmak için üst düzey yarışma koşulları altında olmamız gerektiğini empoze ediyor. Çünkü günün sonunda belgesel kanallarında, parkelerde ya da yeşil sahalarda gördüğümüz sadece en iyilere yer olduğu. Bir ayakkabıdan nereye geldik:) Kusura bakma. Yukarıda saydığım en üst seviye liglerin enkazlarını hiç düşünmeyiz; zira şov devam etmek zorunda. Tek hayali ve elinden gelen tek şeyin futbol olduğu bir adam, herhangi bir NFL Takımı’nın kadrosuna, idman oyuncusu olarak bile kapağı atamadığı taktirde neler yaşar? Ya da bir NBA oyuncusu adayı, kolejden sonra ne yapar ve ne zamana kadar yapabilir? O kadar fazla enkaz var ki bu üst düzey rekabetin arkasında… Amerika’daki kolej sayısı ve bu kolejlerin futbol – basketbol takımları göz önüne alındığında, 32 NFL ya da 30 NBA takımında her sene kaç kişi yer bulabiliyor? Evet, ayakkabı... Adidas, UnderArmour ya da Nike markalarının beslediği sporculara ait yeni bir ürün(ler) almak, bu enkaza sadece yeni yeni maktuller katacaktır. Bence basketbol, hangi ayakkabıyla oynadığından çok, aldığın zevkle ilgilidir. Dinlediğin için teşekkür ederim.

selamlarımla,

ozan.

Süreç mi Hedef mi?..

Selamlar,

Süreç - Hedef ikilisini ele almak gerekirse, erişmek istediğimize "Hedef", bunu gerçekleştirmek için kullandığımız zaman ve bu zaman içerisinde edindiklerimize "Süreç" diyebiliriz herhalde. Kimisi, Hedef Odaklı olmayı seçer ve etrafını bu düşünceyi savunan, uygulayan kişilerle donatırlar kimsi, süreç odaklı olanlarla. Kimisi de her ikisine de önem atfeder. Yetiştirilişimize baktığımda, sonuç odaklı evrildiğimizi hissediyorum. İlkokuldayken 10 puanlık sorunun doğru cevabına ulaştığınızda tam not alırken, gidiş yolunun doğruluğu bize akmasa da damlardı işte. Daha o zamandan, sonuca ulaşmanın önemine atıfta bulunurdu sistem. Sonrasında gelen tüm sistemler zaten başlangıcın üstüne çıkılan katlar gibiydi. Sonucunun ölüm ya da kalım olduğuna inandırılan bir sınav. Birçoklarımız o sınava kadarki ve o sınav sonrasındaki süreçten geçtik. İşte geldi "Süreç" önümüze. Nasıldı o süreç? Ben, yakın çevrem (küçük bir örnek küme) pek keyif aldığımızı söyleyemem. Eminim, hem hedefe ulaşan hem de süreçten acayip keyif alırken süreç dışı bir çok olaydan haberdar olan, iyi yönlendirilmiş ve kişisel özellikleri buna izin veren insanlar olmuştur. Ben o insanlardan değildim sadece. Birçok şeyi ıskaladım, bir çok şeyi duymadım, bir çok şeyden haberim dahi olmadı. Hedefe odaklanmış - odaklandırılmıştım çünkü. Süreç sadece sancılı bir dönemdi ve sonuca ulaşınca geçip gidecek, unutulacak bir zaman dilimiydi. Kimisi için 1, kimisi için 3, kimisi için de 5 yıldır hazırlık yapılan bir hedefti. "Geçip gidecek, sen bir kazan hele... Harika bir hayat seni bekleyecek." Ne kadar talihsiz yönlendirmeler. Bu geçti, yenisi başladı. Bu da bitecek bir başkası başlayacak. Yıllar, yani süreçler... Sonuç? Dediğim gibi ben sürecimden memnun değilim. Başarılı insanların bazıları "Hiç keşkelerim yok." Demesi beni pek etkilemiyor; zira benim var. Unutmadan, bir de alternatif maliyet olayı var. Hiç yaşamadığın ve bilmediğin bir konu üzerinde o dönem kafa yorsaydın bugün hangi sen olurdu? Bana kalırsa insanın hep keşkeleri vardır. Kendine söyleyemese de, keşkeleri olmadığını düşünse de keşkeleri vardır. Birçoklarının hayatındaki mutsuzluklara baktığınızda maddesel hedeflere ulaşılsa da mutsuzluğun, sıkkınlığın ve bitkinliğin var olduğunu görüyoruz. Hedefler tutsada yani tutmayan bir şeyler var. Gidiş yolları es geçilmiş, atlanmış, hep sonra bakarız, hele şu bir geçsin, hele şu değişsin, hele bu olsun... Giden yıllar, gidiş yolları. Yol elbet bir yere çıkacaktır. Ya çıktıktan sonra?

samimi sohbetlerimle,

ozan.